Hasan Özgen: "Onur Ödülünü, Emek Ödülü olarak görüyorum..."

Hasan Özgen kimdir? 

 

Türkiye’nin en iyi belgesel yönetmenlerinden biri olan Özgen, 1947 Milas doğumlu, Hava Harp Okulu mezunu.

Özgen, 1974-1982 yıllları arasında TRT Haber Merkezi'nde çalıştı. TRT ile başlayan tv-sinema deneyimi, ağırlıklı olarak belgesel filmlerin üretimine katılarak gelişti. Kameraman, görüntü yönetmeni, senarist ve yönetmen olarak çalıştı."

 

Hava Harp Okulu'ndan mezun olmanızın mesleğiniz üzerinde etkilerinden söz edebilir misiniz?

 

Hava kuvvetlerinden ayrılmam çok iyi bir şekilde olmadı. Evliydim, oğlum vardı. Dolayısıyla hayatımı sürdürebilmek için iş arıyordum kendime. Bir abinin tavsiyesiyle TRT'nin sınavlarına girdim. Sınavları kazandım ve TRT'de çalışmaya başladım. Açıkçası o zamanlar televizyon dünyası bu kadar yaygın değildi. Yıl 1974; TRT yaygınlaşmaya başlamıştı. Muhabirlik ve kameramanlık sınavına girmiştim. Böyle bir macera sonucunda TRT'ye girdim. İlk başta bu işi yapabilir miyim diye korktum. Ama sağolsun TRT'deki arkadaşlar destek oldu, yardımcı oldu. Kaldık ve başardık.

 

 

 

 

TRT ile başlayan TV-Sinema deneyimlerinizden sonra neden belgesel sinema?

 

TRT'de kaybettiklerim de var, kazandıklarım da! Ben kazandıklarıma bakıyorum...

Ben TRT'de çok şey kazandım. Bir tanesi habercilik nosyonunu kazandım, habercilik nosyonu önemli bir olgudur. Toplumda gördüğünüz olayları, bilgileri sadece tek açıdan bakışınızla değil de, bu durumu daha da zenginleştirecek şekilde, seçenekli ve çok kaynaklı düşünmek, yargılamak nosyonudur habercilik.

 

Kameramanlık da haber duygunuzu genişleten, bakış açınızı arttıran, duyarlılıklarınızı geliştiren bir şeydir. Ve bizler tek gözlü değil, iki gözlü kameramanlardık. Kameramanlar genelde tek gözüyle çekip ötekini kapatırlar.

Oysa haber kameramanı iki gözü açık kameramandır. Ve ben, bu zenginlik içerisinde habercilik duygusunu aldım.


Sonrasında Süha Arın ile tanıştım. Türkiye'de bugün artık çok rahat söyleyebileceğim ikinci dönem belgeselciliğin kurucularındandır Süha Arın. Arın ile 4 tane haber belgeseli yaptık. Bu tanışıklık bana çok şey kattı. Acemi bir kameraman olarak onunla çalışmak mesleğimde daha hızlı gelişmeme yardımcı oldu. Dil olarak bana çok şey kattı. İçinde bilgi ve belge olan her şey bir nevi belgeseldir.


Anlatacakları olan, ancak anlatım için “dil” sıkıntısı olan bir insan olarak belgesel sinemanın peşine düştüm. Ve hemen her alanında çalıştım; kurgu hariç... Fiilen kurgu yapabilmek için hiç masa başına oturmadım. Çünkü o kadar yetenekli değilim. Kameramanlık, metin yazarlığı, senaristlik ve yönetmen olarak kendimi anlatabildiğim bir çok dalda bir şeyler üretmeye çalıştım.

 

 


 

 

Kameraman, görüntü yönetmeni, senarist ve yönetmen olarak çalıştınız peki en çok hangisinde kendinize “ben” olabildim dersiniz?

 

Dürüstçe söylemek gerekirse ben en çok kameramanlığı sevdim. Sürprizlere açık, hatasının bağışlanması çok zor bir meslek dalı kameramanlık. Bugün elektronik olarak yapılan her şey, o zaman filmle yapılmak zorundaydı ve çoğu da sizin birikiminizle yapılabilecek şeylerdi. Kameramanlık, “görüntü inşa etmek”tir. Çektiği görüntüyle yorum yapabilmektir. Çekerken görüntü kurgusunu yapabilmektir. Hatta kameramanlık yarı yönetmenliktir. Bu benim çok hoşuma giden bir şeydi.

Rahmetli Süha Arın “Sen gerçekten çok iyi bir kameramansın” diye iltifatlarda bulunurdu. Keşke bir kameraman olarak kazancımı sağlayabilseydim. Ama ülke koşullarında kameraman olarak hayatını kazanmak çok zor. Sonrasında da yönetmenliği ve yapımcılığı elimizden geldiğince yapmaya çalıştık.

 

 

 

 

 Fırat Göl Olurken Süreci...

 

“Fırat Göl Olurken” belgesel dizisi gerek benim hayatımda, gerekse belgesel sinema tarihi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Maalesef bu belgeselin gösterimine izin verilmemiştir ve bu yüzden yeteri kadar anlaşılmamıştır.

Türkiye’nin GAP Projesi’ni anlatan 10 bölümden oluşan bir belgeseldir. 16 mm negatif olarak çekilmiştir. Negatiflerin laboratuvar işlemleri de, pozitif ve negatif final kurgusu da Türkiye’de gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan da Türkiye’de bir ilktir. Ancak teknolojik alt yapının yetersizliğinden dolayı çok sıkıntı yaşadık. Özellikle film laboratuvar kısmında

Esas sıkıntı ise, çok önemli bir konuyu kapsamasına rağmen anlaşılmamış olmasıdır. Film GAP projesini bir kaç boyutlu ele alan bir çalışmaydı. Bence GAP Cumhuriyet tarihinin en önemli projelerinden biridir. GAP Projesi uluslararası finans anlamında destek alamayan bir projedir. Türkiye bunu kendi öz kaynaklarıyla çözmeye çalışmıştır. Türk insanı bu projeyle gurur duymalıdır; çünkü bu toplum parasızlığına rağmen bu projeyi başardı ve başarmak için de ciddi enflasyon bedeli ödedi. Ama maalesef Türkiye’ye bu proje, bu şekilde anlatılamadı.

Yöredeki insanlar ayrıca bir bedel ödedi. Biz bunun farkına varamadık ve belgesel bunları anlatıyordu. Fiziki yatırımlar,yollar; köprüler kadar bölgedeki “kurtarma kazıları” ve bunların kültürel sonuçları da anlatılmış ve bugünle bağ kurulmuştur. Bu belgeseli, ustam Süha Arın ile birlikte yönettik, bu benim için bir onurdu.

 

 

Size göre “Belgeselci” ne demek?

 

Aslında sinemacı demek lazım. Hatta belgesel sinemacı... Sevgili bir meslektaşımız sinemayı şu şekilde anlatır:

“Asıl meslek olan sinemacılıktır, belgeselcilik onun bir türevidir.”

Sinemanın sanat olan bir yanı vardır elbet ama bana göre aslında zenaattır. Ressamın yaptığı her eser bir sanat değildir. Ama öyle bir şey yapar ki yaptığı bir “Kaplumbağa Terbiyecisi” olur... Ve işte bu sanat olur. İşte bu yüzden bizler sanatçıdan çok birer zanaatkârız. Toplumsal sonuçları daha yoğun olan ürünler vermeye çalışıyoruz. Çünkü bizim ürünlerimiz içeriğinden kaynaklanan mesajları ile toplumsal ilerlemeye bir şekilde; eğitici çok iddialı olacak ama “öğretici” olarak katılan bir yapıya sahiptir. Bizim ürünlerimiz, kurmaca sinemada olduğu gibi maddi bir sonuçla karşı karşıya değil.

Belgesel sinema ticari bir süreçten çok sonuçları ile önemli bir sinema. Dünyayı anlamamıza yarayan araçlardan birisi olarak belki de yeni paylaşım kültürünün bir parçası sayılabilir. Bugün hiç gitmediğimiz yerler hakkında ve hiç bilmediğimiz şeyler hakkında bilgi sahibi olabiliyorsak; bu belgesel sinema sayesindedir. Bugün buzulların eridiğini hep beraber görebiliyorsak bu sayededir. Modern dünyanın keşfettiği en önemli şeylerden biridir sinema.

 


 

Meslek hayatınızda “Onur Ödülü”  sahibi olmanız size neler hissettiriyor?

 

Öncelikle böyle bir ödül sahibi olmayı beklemiyordum. Bunu takdir edenlere çok teşekkür ederim, sonuçta bu bir değerlendirmedir. Başka hak edenler var mı diye bana sorsanız, benim zihnimde var. Bu onur ödülünü “Emek Ödülü” olarak görüyorum. Bunu sadece Hasan Özgen’in değil, benim kuşağımın ödülü olarak görüyorum ve bu ödülü onların da adına alacağım.